Gümüş tepsilerde raks eden kadın
Albina Onay, işletme mezunu bir ressam. Şimdilerde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nde öğrenimine devam ediyor. Ama sanatını çoktan camiaya duyurdu bile.
* Rusya’da dünyaya gelmiş olmanın nasıl bir etkisi var üzerinizde. Neler kaldı aklınızda oradan?
- Otoritenin annede olduğu bir ailede büyüdüm. Babam spor kompleksi başkanıydı ve biz de zamanımızın çoğunu kompleksin bulunduğu nehir kıyısında geçirirdik. Ailem demir perde ülkesinde büyüdüğü için bize sahip olunabilecek tüm imkânları sunmaya çalışırdı. Annem alışveriş için Moskova’ya giderdi. Ben de uzun uzun sipariş listesi hazırlardım. Annem onları hâlâ saklar. Yumuşak uçlu bir kalem, muz, portakal, sakız gibi numaralandırılmış satırlar bulunmaktaydı. Şimdi onları okuduğumda gülümsüyorum...
* Türkiye ile bağlantınız nereden geliyor?
- Annem tekstille uğraşıyordu ve iş için İstanbul’a sık seyahat ediyordu. Bir keresinde ben de ona eşlik ettim ve o sürede eşimle tanıştım. Sonra da Türkiye’de yaşamaya karar verdim.
* Resme olan merakınız ne zaman başladı? Ailede sanatla ilgilenen kimse var mıydı?
- Resim eğitimim 8 yaşımdayken, beş yıllık çocuk sanat okuluna giderek başladı. Yaşadığım şehirde resim eğitimi veren üniversite yoktu. Bu sebeple başka şehre gitmem gerekiyordu. Babamın buna karşı çıkmasıyla resim eğitimime ara vermek zorunda kaldım. Ama kağıt kalem elimden hiç düşmedi. Resim ve edebiyat birbirinden uzak gösterilir. Ama ben annemin edebiyat tutkusunun beni romanlardaki kurgusal hayatları ve karakterleri betimlemeye teşvik ettiğini düşünüyorum.
Her kız gibi balerin olmayı hayal ettim
* Babanız şehir değişikliğine karşı çıkınca Samara Ekonomi Üniversitesi’nde öğrenim görmüşsünüz. Konservatuvarı hiç aklınızdan geçirmediniz mi?
- Evet, ülkedeki rejim değişikliğinden sonra yeni popüler eğitim dalları çıktı. Annemin isteği doğrultusunda Samara Ekonomi Üniversitesi’nde İşletme Bölümü’nü bitirdim. Elbette ben de her kız gibi balerin olmayı hayal ettim. Ama insan belli bir yaşta kendini tanıyabiliyor ve deneyimleriyle nelerin mutluluk verdiğine karar veriyor. Sosyal, kültürel ve popüler birikimim bana resim sanatıyla daha özel bir dünyaya sahip olduğumu gösterdi. Resim sanatı benim gerçek ve hayal arasındaki çizgim...
* Sonra Türkiye’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’ne giriyorsunuz. Resim eğitimi için geç kaldığınızı düşünüp, hiç ‘keşke’ dediniz mi?
- Evet, 2006 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’ne girdim. Henüz mezun olmadım. Şu an devre sınavına hazırlanıyorum. Ekonomi Üniversitesi bilinçsiz bir seçim olmuştu, daha doğrusu ailemin kararını yerine getirmiştim. ‘Keşke’ dediğim tek konu, profesyonel sanat hayatıma daha geç başlamış olmam.
Ruhun gelişimini sanat yapıtında şekillendirmek
* Resminizi nasıl tanımlıyorsunuz?
- Herkes bir sınıflandırma bekliyor. Ama insanın kendini sınıflandırması biraz zor. Resmimi, ‘çağdaş figürasyon’ veya ‘yapı bozumlu figürasyon’ gibi adlandırabilirim. Özellikle konstrüktif bir altyapının etkileri resmimde varlığını sürdürüyor. İşlerimde beden ve hatta tenin varlığının yeniden anımsansanmasını sağlamak uğruna mekânı geometrik elemanlarla parçalamayı seçiyorum. Ayrıca resimlerimde hız unsurunu çağrıştıran ritim tekrarlarına sıkça rastlanıyor.
* Geleceğe dair planlarınız neler?
- Öncelikle okulumdan mezun olup yüksek lisansımı tamamlamak istiyorum. Yakın zamanda kişisel sergimi açmayı planlıyorum. İnsan ruhunun gelişimini sanat yapıtı üzerinde şekillendirmenin nasıl mümkün olduğunu aradığım resim hayatıma başarıyla devam etmek istiyorum.
* Yerli ve yabancı meslektaşlarınızdan kimleri beğeniyorsunuz?
- Birçok sanatçıyı beğeniyorum. İlk aklıma gelenler Velasquez, Cezanne, Rembrandt. Çağdaş sanatçılardan ise Peter Doig, Cecily Brown, Neo Rauch...
Kadın bedeni hoşluk imgesi değildir
Eserin adı ‘Döngü’. Kadına bakışın döngüsel tekrarı ya da kadının stereotip gibi algılanmasına eleştirel bir vurgu olarak özetlenebilinir. Bu çalışmamda kadın bedeninin bir hoşluk imgesi olarak algılanmasının döngüsü vurgulanıyor. Özellikle kadın bedeni üzerine oluşturulan önyargının tekrarlanmasını vurgulamak amacıyla bu ismi vermeyi tercih ettim.
‘Çocuk da yaparım, kariyer de’
Resmimde kadının mahrem dünyasından anlık bir kesit görülüyor. Özellikle çalışma hayatına dahil olmuş kadınların işlerine gitmeden önceki hazırlık anlarını anımsayalım. Telaşla duşunu almış ve aynada sokakta taşıyacağı yüzü yapılandırmadan önceki en doğal haline son bir bakış var. Burada kendine olan bakışla seyirlik bir harem sahnesindeki kadın bedenini çağrıştıran mekân elemanları arasındaki çelişki anımsanabilir. Genel kabullerdeki etli butlu bir çıplak kadın izleyicinin haz alabileceği gibi kurgulanmıştır. Mütevazı bir evin banyosunu çağrıştıracak kare planlı duvar ve tavanlar yerine; kubbe çağrışımı yapan elemanları seçerek bir Türk hamamı simülasyonu yapmaya çalıştım. İzleyeyiciler sanki oryantalist bir resimdeki çıplağı, Nâzım’ın bir şiir dizesindeki gibi ‘gümüş tepsilerde rakseden kadın’ olarak gözetlemeye devam ederler. Oysa o kadın hayatın içine kendi iradesiyle katılan popüler söylemdeki ‘Çocuk da yaparım, kariyerde’ diyen günümüzün güçlü kadınıdır.
Ezgi ATABİLEN
0 yorum:
Yorum Gönder